14 Ocak 2011 Cuma

Araftayım, Araftasın, Arafta!

   Sosyolojide toplumlar üç sınıfa ayrılır; tarım toplumu, sanayi toplumu ve bilişim toplumu. Sınıflar arası geçişler toplumun değer yargılarıyla küçük farklılıklar gösterse de artı eksi benzerdir. Gelgelelim ki bu sınıflar arası geçişler sancılı olabildiği gibi, direngenlikleri boyutunda toplumların iç huzurunu alaşağı edebilir.
   Sosyoloji penceresinden Türkiye ye bakacak olursak, bilimin kafası biraz karışabilir. Ülke nüfusunun %75 inden fazlasının kentte yaşamasına rağmen köylülük kültürünün inanılmayacak kadar yüksek olması kafa karıştıran bir durum sergiliyor. Şehirde yaşarken, köydeki hayatı yaşamakta ısrar edenlerin bir türlü entegre olamadığı yaşamın evlerinin içine girmesine sert direnme göstermelerine rağmen aslında evlerinin içinde bambaşka bir kültür mayalanmış durumdadır.
   Bir kuşak öncesine inat, yeni neslin bilişim toplumun uzantılarını; ebeveynlerine rağmen hane içine gizli saklı almış olması tam bir karmaşa yaratıyorken, tanımlama yapmaksa imkânsız bir hale geliyor.
   Anne ve baba hala köylülüğüne devam etmeye çabalarken, kentleşmemenin iyi olduğu empoze edilmiş ve teknolojik her yeniliğe açıkken sosyolojik varsayımları reddeden bir kültürsüzlük doğuyor. Arada kalmış bu nesil, psikolojik bir çöküş yaşarken; anne ve babalarından daha tehlikeli bir tür yaratıyor.
   Toplumsal tahammülsüzlük ve “öteki” ne nefretle başlayan bu yeni ve tehlikeli yapı, elden ele değişebilen bir kesici alet olabiliyor. Entegre olmayı asimile olmakla eşdeğer sayan bu kayıp nesil, aile ile toplum arasında sıkışmışlığının öfkesiyle kontrolsüz bir hale geliyor.
   Buna birde ait olduklarını varsaydıkları yerlerden “siz buraya ait değilsiniz” denen yerlere gitmeye mecbur edilmenin öfkesi; herkesten ve her şeyden nefret eden bir intikam dürtüsünü besliyor. Kayıp bir halka olan bu sınıfı görmezden gelen sosyal hayat, üç maymunu oynadıkça bu nesil kendi değer yargılarıyla kendi kurallarıyla kontrolsüz büyümeye devam ediyor.
   Bir entegrasyon politikası olmayan, deneme yanılma üzerine kurulu bir eğitim sistemi ile aslında sistemsiz olan bir devlet yapılanması ise bu bireyleri; polis devlet anlayışıyla potansiyel suçlu olarak gördüğü müddetçe de cepheler keskin bir hal alıyor.
   Şehir merkezlerinde uygulanan töre kurallarının hukuktan üstün olması, sanayileşmenin köleleşmekle eşdeğer hissedilmesi, iletişim araçlarının asimile eğlence aracı oldurtulduğu  başı bozuklukta kaybolmuşlarız.
   Çok kültürlülükten, çok kültürsüzlüğe koşar adım giden toplumsal yıkıma dur diyen aydınları vatan haini ilan eden yapıyla; tedaviyi reddeden huysuz hastanın çürüyen bedeni ve zihniyle; ürüyoruz hem de üçer üçer…  


1 yorum:

  1. Toplumsal kayıpların, ideolojik ve sosyolojik dengesizliklerin, yanlış ve teknolojik seçimlerin mantıksız süzgecinden geçip, sorumsuzluk örneği olan gençlik daha iyi tanımlanamazdı.

    Tebrik ederim.

    YanıtlaSil